8 Mart 2017 Çarşamba

3.SAYFA "YAŞAM HABERLERİ (!?)"

Haberler almış başını gidiyor bu günlerde, yoksa insanlardaki kırılma noktaları mı belirginleşiyor? Belki de çok büyük sorunları olan dünyada yaşıyoruz. Dünyayı, toplumumuzu olumsuzluklar sarmış. Toplumumuzdaki birçok kişi dümensiz gemiler gibi savruluyor ne yapacağını bilememekte.
Onların içindeki zavallı ruhlar ise bu bocalayışlardan kendilerini kurtaracak ışık arıyor. İnsanın ruhu bile bu kötü olayları duyunca, görünce daralıyor.

Hayvanlar birbirini teper, tırmalar, ısırır öldürür anladım da peki insanlar. Öldürmek bile hayvanların en son davranışı olurken neden cinayetler…Bir yanlışlık olarak kabul edilen ve oraya buraya bırakılan bebeklere ne demeli …Aile cinnetleri..Bunlar her gün haberlerde şahit olduğumuz olaylar.Belki de tanık olduğumuz olaylar.Gerçekten o çaresizliği ,mutsuzluğu gördükçe üzülüyorum ve toplumuma dua ediyorum.

Ve böyle cinnet geçirmiş ,tanımını yitirmişler insanlardan oluşan bir toplum değil birlik ,beraberlik içinde birbirine yardım eden bir toplum olmamız dileğiyle ...(Amin)

Nereden mi çıktı bu yazı,Kadınlar Gününde bütün gazetelerde şiddet haberi gördük. Anladık ki basında Kadınlar günü "kadına yapılan şiddet günü" olmuş.Bakalım diğer 8 Martta ne değişir daha 364 gün var.

9 Ocak 2017 Pazartesi

MELAHATİ ANLAYALIM

Empati ve anlaşılmak,anlaşılmayı beklemek…Tam anlamıyla hiçbir zaman var olamayacak kavramlar.O yüzden ay sen benimle empati kuramıyorsun,yok sen beni anlamıyorsun diye karşımızdakine sinir olup,trip atıp hatta kendimizi üzmemize gerek yok anacım J
Neden be anacım tam anlamıyla anlaşılazmaz mıyız ?

Yok mümkün değil.Ne kadar kendimizi karşımızdakine ifade ettiğimizi zannedersek zannedelim beynimizde sürekli devrede olan bir şey var ki o da sürekli her şeyi süzgeçten geçiren beyin mekanizması.Yani kimse size ( bu en yakınlarımız dahi olsa ) hiçbir zaman tamamen arındırılmış,saf ve gerçek olan duygu ve düşüncelerini anlatmaz,çünkü bu süzgeç ne var ne yok her şeyi filtreleyen mekanizma buna nasıl müsaade etsin.E doğal olarak da kişi bir şeyler anlatır ama biz filtrelenmiş bu sınırlı bilgilerle hiçbir zaman tam olarak o kişiyi anlamayız,o kişiye kendimizi anlatamayız.Buradan şu çıkıyor mutlak empati diye bir şey yooook.Beni anlamıyorsun mantıklı bir nitelendirme değildir.

İlla anlaşılmaya,anlamaya ihtiyacımız varsa son yıllarda revaçta olan davranış şekli “empati” devreye giriyor.O da genellikle tam anlamıyla ortaya konan bir davranış değildir,sadece kelimeyi kullanmak revaçtadır. Gerek görüldüğü takdirde empati kanallarına lavabo açıcı eklenmelidir.

Anlaşılmak konusu o kadar derin mevzu ki devreye iletişim de giriyor,her şeyin başı iletişim. Bunun eksikliğinde yaşadığımız çevrede ezberci eğitim sistemi ve dijitalleşme ile birlikte gelen yozlaşma ve detaylarda boğulma.

Ahhhaa mesele ezberci sisteme geldi .Ezberci eğitim sistemi düşündürmüyor,sorgulamaya itmiyor insanı.Olguyu,anlatılanı sadece dar bir kapsamda ele almamızı öğretiyor yalnızca.Empatiyi sadece öğretilmiş tanım ile yaklaşım sergileyebiliyoruz.Çünkü o şekilde öğretildi başka tanımı yok da ondan…O yüzden geniş kapsamlı olan olgulara da bütün olarak bakamıyoruz,geniş düşünemiyoruz.Olay aynen şu kol kadar yazı yazarsın adeta laf çarpırtılıp dahi anlamındaki de ye takınır zihniyet.

Bir de kendini anlatamayan insanlar var.Bu kişiler de çamurda patinaj çeken ve hareket edemeyen araçlara benzer.Onlar da oldukça fazla detaya giriyorlar,konunun esas mahiyetini kaçırıyorlar. Bu durumda anlatamadıklarının anlaşılmasını bekliyorlar.

Beni anlamıyorsun Melahat ( erkek ismi kullanmadım fark ettiniz mi ?
Nasıl yani ? Ne demek istiyorsun şimdi sen ?
( Bunu sormadan önce Melahat kendini anladı mı ki ? )

Bir de şu gurup var es geçmemek lazım.Beni bir tek sen anladın,sen de yanlış anladın.Kendini avutma cümlesi anlamamış işte .

Sanırım anlaşılmak,anlatamamak her daim hissettiğimiz mutsuzluk kaynağı.Konusunda uzman değilim ama okuduğum,izlediklerim neticesinde bir şeyler anlatmaya çalıştım.Anlamasanız hiiiiççç problem değil zaten kaç kişiyiz hiç problem değil diyen.

Sona gel artık oradan oraya atladın aaaaa

Tamam tamam !!!


İnsan insanın kurdudur.Herkesin kendince haklı nedenleri var,hatta bu nedenlerle somurttuğu,ortalıkta mutsuz ve gergin bir halde gezdiğini görüyoruz.Böyle olunca da ortamda kimse mutlu olamıyor.Görüyoruz sosyal medyada mutluluk veren ya da tebessüm ettiren bir paylaşım olduğunda paylaşımın altına gelip öfke kusuyorlar,onların da rahatlama şekli bu deyip geçmek gerek sanırım,onlar hiç mi hiç anlaşılamayacak grubun içindeler.Mutluluğun bile istenmediği yanlış anlaşıldığı bir toplumdan söz ediyoruz,artık kendimize gelelim nefreti ve ötekileştirmeyi bırakalım.Gerekli doz da empati alalım J ( sonu bağlayamadım,içimde kalanları kazıdım biraz )

Anlayanlar butona bassın.







20 Ekim 2016 Perşembe

DÖRT DUVAR

Kaç gündür kurslar haricinde dışarı çıkmıyorum. Oturup bir arkadaşımla iki lafın belini kırmıyorum. Gerçi beli kırılan her ne olursa olsun artık işe yaramayacağından, sanırım ki "sadece o an, telaffuz edildiği an için gerekli olan ve sonraki bir zaman için gereği ve anlamı olmayan sohbetler bütünü" artık benim için…

Zamanımın çoğu dört duvar arasında geçiyor. Hani şu şiirlere, şarkılara konu olan dört duvar. Kimseyi görmek istemiyorum nedense. Dört duvar görünmez kılıyor  nasıl olsa her şeyi, beni de. Sihir gibi bir şey dört duvar.

Duvarlar hep kesişirler,kapatırlar,buna rağmen tecrit ederler varlığı.Zihnimizi kapsarlar,zihnimizi örten bir kutudur duvarlar.

Şebnem Ferahın Çakıl Taşları şarkısı geldi aklıma:
benim hiç boyanmamış dört duvarım var
çatlaklarından sızıp içinden geçtiğim
benim hiç yıkılmamış duvarlarım var
dikkatle baktığımda ardını gördüğüm adeta

Kendi ellerimizle örüp, kalemizi yapıp, içine binbir hayalimizi, gözyaşımızı akıttığımız  kabuğumuzdur aslında dört duvar.Mini minnacık bir delik bırakırız ki dört duvar örülürken; kimileri süzülüversin diye...

Bazen arasına sıkışmaktan korkarız bu duvar türünün… Etrafımızı öyle çevrelerki zannedersin akrep misali ateş yakılmış etrafında,ağır ağır dönersin,anlatırsın derdini ona,yankısını vurur yüzüne tokat gibi.Öyle titrek gelir ki sesin dört bir tarafını yıkarken bedeninin.Buna rağmen çıkış yoludur dört duvar.Susarsın hiç bir şey demeden durursun önünde ne o seni incitir ne de sen onu…

Dört duvarla daha çok arkadaş olmamın nedeni çakıl taşları şarkısındaki gibidir..Bir hiç oldum ve duruldum.Sonunu yazmadığım hikayemi yazıyorum belki de…Umudum var.



13 Eylül 2016 Salı

NEYSE

Neyse kelimesi kimi zaman söylenmek istenmeyen, söylenmesi acı veren cümleler yerine kullanılan bir kelime.

Tek bir kelime tüm manayı anlatır aslında.Bazen ne söylesen bi halta yaramaz,ne söyleyeceğinin de önemi kalmaz.Söyleyemediğin şeyler sadece içinden geçmekle yetinir ve içinde  patlamasına izin verirsin.Tüm bunları yaşarken insan söyleyecek doğru bir söz bulamıyor,bulsa bile bir şeyleri yoluna koyabileceğine inanmıyorsa işte bu noktada “neyse” demek geliyor içinden.

Bir nevi içine atma,cümleleri içine gömme sözcüğüSözcükleri öyle gömüyor ki bazen kelime öğütücü demek geliyor içimden.Kendinden önce gelen ne varsa un ufak edip, tanınmaz hale getirebiliyor. Öyle de yetenekli.

Neyse sözcüğüne sanki olumsuz yaklaştım ama aynı zamanda en sevdiğim kelimelerden birisidir, şimdi ''kelime de sevilir mi yahu? '' diyebilirsiniz ama hem böylesine tripli, hem konuyu kapatalım temalı, hem de tatlıya bağlama amacı güden bir başka kelime daha nerede görülmüştür?

Neyse ,olan oldu artık yapılacak bir şey kalmaması durumudur .Ok yaydan fırladı,atı alan Üsküdarı geçti,geçti Borun pazarı da denilebilir. 

Çaresizlik belirten bir kelime değil bence "neyse". olanlara kör kalmanın sonunda başa gelen felakette dahi sorumluluğunu inkar etmeye devam edenin kaya kadar sert cahilliğinin ifadesi. Olanı oluşu içinde algılamak için gereken çabaya cahil kalan, sadece ne olduğunu bilir, sonundakini görür, başına gelenlerle yaşar devamlı. oldukça tehlikeli bir kapanım var neysenin olan oldu anlamında…

Neyse! 
Her ne ise. '...uzatacak ne var, insan 'neyse' demeye başladığında, 'ne sabahtır bu mavilik ne akşam'


Neyse.
Belki de başka hiçbir şey dememek. Attila İlhan'ın dediği gibi: "insan bir akşamüstü ansızın yorulur/ tutsak ustura ağzında yaşamaktan"

Neyse…İşte !

26 Temmuz 2016 Salı

SAÇLARIM AHENKLE ZİNCİR TEPİR


Reklamı dinlediniz,aynen sözler şöyle (sözleri üşenmeden yazan arkadaşa teşekkürler ):
"Hayat aslında zor bir macera Biraz cesaret yeter uçmaya Değişir her şey, istersen bir anda Yeni bir gün, yeni bir sen çok istersen onu Hayat senden yana Değişir herşey istersen bir anda Yeni bir gün yeni bir sen çok istersen onu Hayat senden yana.(MIŞ)"
Diğer reklam duş jeli reklamı 

Yenilendiğimde kusursuz hissetiğimde kendimi gösterdiğimde hobby ile kontrol sen de (ymiş)

Düşünsenize bu reklamların gazıyla markete girdiğinizi:

-Şeyy ben bir şampuan alacaktım ucundan köküne kadar tam yumuşaklık sağlayandan lütfen,o yoksa ipeksi dokunuş sağlayandan veya derinlemesine besleyenden…(eskidendi )

Şimdi bu reklamlardan sonra :

-Bana hayatın benden yana olduğunu gösteren şampuandan,bir de her şeyi kontrol edebileceğim,kusursuzlaştırabileceğim  bir duş jeli istiyorum.

Şampuan reklamlarına özellikle baktığımızda kadınların şampuan bağımlısı,erkeklerin saç fetişisti olduğunu sanacağız (Allah muhafaza ).Nasıl mizansenler anlamadım.

Bayanlara yönelik reklamların fazla olmasının ve güzellik duygusunda bu temalara vurgu yapmalarının gerçeği şudur ki kadınların erkeklere nazaran tüketime meyilli olmasından kaynaklanmaktadır.Tüketen kadın mutlu kadındır ve nihayetinde mutlu kadın kapitalizmin can damarıdır.Ve sonuç olarak kadınlar en azılı tüketici kitlesidir.Gördüğü her şeye sahip olma eğilimindeki kadın,cinsleri arasında rekabeti kızıştırır.(seyreyle cümbüşü).Falancadan aşağı kalacak hali yok ya,doğrudan veya dolaylı reklamlarda boy gösteren o çekici ve her şeye sahip cillop gibi kadınlardan nesi eksik ? Hem onların sahip olduklarına sahip olunca onlar gibi muhteşem ve kusursuz olacak.Herkes imrenip çatır çatır çatlayacak,en doğal hakkı.Bu fikri kafalarına soktuktan sonra tüketim alışkanlığı ihtiyaç odaklı olmaktan çıkıp yarış halini alır haliyle.Bu işten en karlı çıkan ise bu görkemli ilüzyonu pazarlayanlar… ( Oooo çok ciddi oldum)

Efendim,bu gerçeküstü reklamlara kapılmayalım,özellikle ergen kardeşlerim.Offf kuaföre gidip o oyuncunun saç rengini tutturmaya çalışanlar,şampuanını alıp hayatın onlardan yana olacağına inanmasınlar.Hayat,mutluluk bunlar derin mevzu.

Reklamlarla dalga geçelim,gırıgır olsun.Şampuan reklamlarında neden uzun saçlı insanları oynatıyorlar anlamıyorum,kısa saçlı insanlar saçlarını deterjan ile yıkıyorlar sanki (şaka şaka bu gırıgır değil )

Özellikle şampuan reklamlarında gırgır yapacaksan Azeri reklamlar izle;)
Yıkıram çıkıram saçlarım ahenkle zincir tepir.

Gırgırla kalın hayat gırgır aslında J

Elidor reklamındaki sözleri sözlemeden dinleğiniz



29 Aralık 2015 Salı

KAYBOLAN DEĞERLERİMİZ “KÖŞEBAŞI TEYZELERİ”

Bugünlerde mahallemiz ülkemizin izahı cilalı trend projesi olan “kentsel dönüşüm” projelerine maruz kalıyor.Gecekonduların yıkılmasını sağlayan projeler güya yapılan binalarla daha fazla park,sosyal alan,modern yapılar sağlıyormuş.Her yıkılan bir gecekonduda anılarım vardır,yıkılmadan önce fotoğraflarını çeker,anılarımı taze tutarım.

Bu modern yapılar yanı başımıza tanımadığımız bir gecekondu başına yirmi aile getirdi.Tanımıyoruz,tanışamıyoruz,kimki bunlar…?
Gecekondu mahallesinin kendine has teyzeleri vardır: “Köşebaşı Teyzeleri”.Kimdir bu kişiler,ne iş yaparlar,mahalledeki konumları,görevleri nelerdir ?

Köşebaşı teyzeler:
İstisnasız her mahallede bulunan, mahalleden geleni geçeni kontrol eden, camda, kapıda her an her yerde karşınıza çıkabilme potansiyeli yüksek, her şeyden bir şekilde haberi olan, kim nerede, evde mi dışarıda mı hepsini bilen, mahallede bir yabancı gördüğü an onu sorguya çeken, yerel istihbarat birimleri. Genelde mevkileri; birinci yahut ikinci kat, dış kapıya bakan balkon köşesidir.

Tabi gecekondudaysa daha yakındır…Apartman içerisinde de meraklı komşu adını almaktadır,orada da dış kapıya yakındırlar,ya da bir üstünüzde…

Günün hatırı sayılır bir bölümünü camda yahut balkonda etrafı seyir eder halde geçiren bu komşu türleri yeni doğan günün hatırına dile gelen “Günaydın,Nasılsın” sorusunu bir mülakata çeviren ,verilen ters cevapları anlamamazlıktan gelen,içindeki o bitmek bilmeyen merakını ve öğrenme aşkını sadece görebildikleri,yakalayabildikleriyle sınırlayan insandır.
Bu teyzelerin yakmaları  gereken glikozu fotosentezle elde ettiklerini düşünüyorum.Çünkü sabah 7 ‘den akşam 8’e kadar hep gün ışığına maruz kalıyorlar.

Sokağınızda güvenlikle ilgili bir tereddüdünüzün olmayacağını bilirsiniz,başınızı yastığa huzurla koyabilir ve huzur içerisinde tatilinize gidebilirsiniz.Son teknoloji ile donatılan güvenlik donanımları da ne oluyor ki onun yanında.iyi ki varsınız.

''iyi akşamlar''a ''nereye?'' sorusuyla cevap veren, sahiplenme olayının dibine vurmuş bu teyzeler aslında nereye,nereden derken ne halt yediğimizi de merak etmiyor değiller.
Küçükken okul formasıyla eve geldiğim halde nereden geldiğimi soran teyzeye görmüyor musun okuldan derdim,arkadaşımda bana aslında o sana onu sormak istemedi Özlem dedi.hmm.

Gün geçtikçe nereden geldiğimi nereye gittiğimi soran teyzelere “galübeladan geldim galübelaya gidiyorum” diyorum.

Bizim mahalledeki köşebaşı teyzelerimin konumu gayet güzel biri yukarı yolda market yolu,otobüs yolunda diğeri ise çarşı,Pazar yolunda.Durum böyle olunca kaçmak mümkün olmuyor.Tabi kulağında müzik varsa,telefonla konuşuyorsan küçük bir tebessümle yırtıyorsun.Ya yakalanırsan eyvah ! Nereden geldin,nereye gidiyorsun,baban ne yapıyor,annen çalışıyor mu,kardeşin ne yaptı iş buldu mu ,annen görünmüyor,geçen bir ses duydum,evlenmiyon mu  oooooo….Acil bir işim var da kusura bakmayın iyi günler. Biraz kendisini geliştirirse mit ajanı olabilir 
Köşebaşı teyzelerimin evlerinin mütehaite verildiğini duyunca üzüldüm.Şimdi koca bir apartman gelecek,meraktan da olsa selam veren teyzem olmayacak.Tabi zemin katta dışarıya yakın bir daireyi alırsa bir ihtimal var.
Neyse efendim,bu sohbet uzar gider.
Komşu candır can,varsın meraklı olsun
Darısı başınıza …

(Teyzemi hatırladınız sanırım,Kapıcılar Kralı filmdeki meraklı teyze)