Kaç gündür kurslar
haricinde dışarı çıkmıyorum. Oturup bir arkadaşımla iki lafın belini
kırmıyorum. Gerçi beli kırılan her
ne olursa olsun artık işe yaramayacağından, sanırım ki "sadece o an,
telaffuz edildiği an için gerekli olan ve sonraki bir zaman için gereği ve
anlamı olmayan sohbetler bütünü" artık benim için…
Zamanımın çoğu dört
duvar arasında geçiyor. Hani şu şiirlere, şarkılara konu olan dört duvar.
Kimseyi görmek istemiyorum nedense.
Dört duvar görünmez kılıyor nasıl olsa
her şeyi, beni de. Sihir gibi bir şey dört duvar.
Duvarlar hep kesişirler,kapatırlar,buna rağmen tecrit ederler varlığı.Zihnimizi kapsarlar,zihnimizi örten bir kutudur duvarlar.
Duvarlar hep kesişirler,kapatırlar,buna rağmen tecrit ederler varlığı.Zihnimizi kapsarlar,zihnimizi örten bir kutudur duvarlar.
Şebnem Ferahın Çakıl Taşları şarkısı geldi aklıma:
benim hiç boyanmamış
dört duvarım var
çatlaklarından sızıp içinden geçtiğim
benim hiç yıkılmamış duvarlarım var
dikkatle baktığımda ardını gördüğüm adeta
çatlaklarından sızıp içinden geçtiğim
benim hiç yıkılmamış duvarlarım var
dikkatle baktığımda ardını gördüğüm adeta
Kendi ellerimizle örüp, kalemizi yapıp, içine binbir hayalimizi,
gözyaşımızı akıttığımız kabuğumuzdur
aslında dört duvar.Mini minnacık bir delik bırakırız ki dört duvar örülürken;
kimileri süzülüversin diye...
Bazen arasına sıkışmaktan korkarız bu duvar türünün…
Etrafımızı öyle çevrelerki zannedersin akrep misali ateş yakılmış
etrafında,ağır ağır dönersin,anlatırsın derdini ona,yankısını vurur yüzüne
tokat gibi.Öyle titrek gelir ki sesin dört bir tarafını yıkarken bedeninin.Buna
rağmen çıkış yoludur dört duvar.Susarsın hiç bir şey demeden durursun önünde ne
o seni incitir ne de sen onu…
0 yorum:
Yorum Gönder