20 Ekim 2016 Perşembe

DÖRT DUVAR

Kaç gündür kurslar haricinde dışarı çıkmıyorum. Oturup bir arkadaşımla iki lafın belini kırmıyorum. Gerçi beli kırılan her ne olursa olsun artık işe yaramayacağından, sanırım ki "sadece o an, telaffuz edildiği an için gerekli olan ve sonraki bir zaman için gereği ve anlamı olmayan sohbetler bütünü" artık benim için…

Zamanımın çoğu dört duvar arasında geçiyor. Hani şu şiirlere, şarkılara konu olan dört duvar. Kimseyi görmek istemiyorum nedense. Dört duvar görünmez kılıyor  nasıl olsa her şeyi, beni de. Sihir gibi bir şey dört duvar.

Duvarlar hep kesişirler,kapatırlar,buna rağmen tecrit ederler varlığı.Zihnimizi kapsarlar,zihnimizi örten bir kutudur duvarlar.

Şebnem Ferahın Çakıl Taşları şarkısı geldi aklıma:
benim hiç boyanmamış dört duvarım var
çatlaklarından sızıp içinden geçtiğim
benim hiç yıkılmamış duvarlarım var
dikkatle baktığımda ardını gördüğüm adeta

Kendi ellerimizle örüp, kalemizi yapıp, içine binbir hayalimizi, gözyaşımızı akıttığımız  kabuğumuzdur aslında dört duvar.Mini minnacık bir delik bırakırız ki dört duvar örülürken; kimileri süzülüversin diye...

Bazen arasına sıkışmaktan korkarız bu duvar türünün… Etrafımızı öyle çevrelerki zannedersin akrep misali ateş yakılmış etrafında,ağır ağır dönersin,anlatırsın derdini ona,yankısını vurur yüzüne tokat gibi.Öyle titrek gelir ki sesin dört bir tarafını yıkarken bedeninin.Buna rağmen çıkış yoludur dört duvar.Susarsın hiç bir şey demeden durursun önünde ne o seni incitir ne de sen onu…

Dört duvarla daha çok arkadaş olmamın nedeni çakıl taşları şarkısındaki gibidir..Bir hiç oldum ve duruldum.Sonunu yazmadığım hikayemi yazıyorum belki de…Umudum var.



0 yorum:

Yorum Gönder